Genel Başkan Yardımcısımız Nihat Çelik yaptığı değerlendirmede, 1970li yıllarda Türkiye de büyükbaş popülasyonunda kültür ırkları (Holstein, Montofon ve Simental gibi yabancı ırklar) tek haneli yüzdeye sahip iken, 1980 li yıllarda ise büyükbaş popülasyonunun 1/4 nün hiç bir ırkın belirgin vasıflarını göstermeyen düşük verimli hayvanlardan oluştuğunu ve kültür ırkı hayvan sayısında yine düşüşlerin yaşandığını bildiren Çelik, 1990 lı yıllarda bu anlamda yapılan yoğun ithalatların nedenlerinden birisini de bundan kaynaklandığını belirtti.
AK Parti hükümetinin iktidara gelmesiyle birlikte bu anlayışın değiştiğini ifade eden Çelik, bu dönemle birlikte hayvan ıslahına gereken önemin verilmeye başlandığını söyledi. Suni tohumlamanın önündeki engeller kaldırıldığını, Cumhuriyet tarihinde misli görülmemiş bir boyutta gübre çukuruna varıncaya kadar hayvancılığa çeşitli destekler sağlandığını da ifade eden Çelik, “2000'li yılların ortalarına gelindiğinde büyükbaş hayvancılıkta miladi bir gelişme yaşandı. Kültür ırkı ve melezlerinin sayısı tarihinde ilk kez toplamda yüzde 50 barajını geçti. Öncelik bakımından bitkisel üretim daha ağırlıkta olmasına rağmen, hayvancılığın ekonomik bir faaliyet olduğu kavramı benimsendi. Bu amaçla büyük işletmelerin kurulmaları desteklendi. 100 baş ve üzerinde hayvan sayısı bulunan işletmeler neredeyse yok denecek kadar azken, bu günkü rakamlar şaşırtıcı bir düzeye erişmiştir. Bu işletmelerde çoğunlukla ıslahın olmazsa olmazı olarak suni tohumlama metodu uygulanmış, damızlık kavramı oluşturulmuş ve ihtiyaç fazlası düveler küçük çaptaki diğer işletmelerin damızlık ihtiyacını karşılamakta kullanılmışlardır. Döl kontrolünden geçmiş boğa spermasının yerli kaynaklardan temini yine bu dönem içerinde gerçekleştirilmiştir. Tüm gelişmiş ülkelerde ve bizde olduğu gibi süt başlıca Holstein ırkı sığırlardan elde ediliyorken, iftiharla söyleyebiliriz ki günümüzde bu ırka ait damızlık ihtiyacı artık kendi ülkemizden karşılanacak düzeye gelmiştir. Yem bitkileri ekimi desteklenmiştir. Silaj yapımı gibi modern uygulamalar yaygınlaştırılmıştır. Bu işletmeler sütü daha ekonomik olarak elde ettiklerinden dolayı dar boğazları da daha çabuk geçerler. Bu gelişmeler Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarında da görülebilir" dedi.
Konuya küçükbaş hayvan yetiştiriciliği açısından baktıklarında ise Mera Kanunu’nda 2004 yılında düzenleme yapıldığını ve Otlatma Yönetmeliği çıkarıldığının anlatan Çelik, “Küçükbaşta örgütlenme ilk defa bu hükümet döneminde başlatılmış ve halen bir ilimiz haricinde 80 ilde kuruluşları tamamlanmıştır. Mevcut gen kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için hem küçükbaşta, hem de büyükbaşta ülkesel boyutta projeler ilk kez bu dönemde uygulanmakta olup bu amaçla yetiştiricilere hayvan başına destek ödenmektedir. Bu projelerden Ardahan ilimizde nasibini almış, Zavot sığırı, Tuj koyunu, Osmanlı (Gürcü) keçisi ve Kafkas arısı desteklenme kapsamına alınmış olup bu projeler sürekli hale getirilmiştir. Burada bahsedilen veya bahsedilmeyen birçok icraatla küçükbaş hayvan popülasyonumuzda son yıllarda yaklaşık 1/5 oranında artış sağlanmıştır. Ayrıca, Tarım Bakanımızın Sayın Mehmet Mehdi Eker’in bir veteriner hekim olması da bu gelişmelere hız katmıştır” şeklinde konuştu.
Hayvancılıkta işletme giderlerinin yüzde 70 gibi büyük bir oranını yem giderleri oluşturduğunu, özellikle kaba yem (çeşitli yeşil veya kurutulmuş otlar ile silaj = yem turşusu) hususunda dışa bağımlı olmayan, kaba yemini kendisi üreten ve silaj yapan ve Yaz mevsiminde kaba yem stoklayan işletmelerin Kış mevsimini rahat geçireceklerinin de anlatan Çelik, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Yani Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir. Ayrıca, hayvan yetiştiricileri hayvancılıktaki asıl karın süt satışı veya kasaplık satıştan değil, damızlık satıştan olduğunu bilirler ve ona göre tedbirlerini alırlar. Yukarıda bahsedildiği gibi hayvan sayımızın artmasının yanı sıra, 2012 yılı rekoltesi düşük olabilir. Bu konuda da hükümetimiz, her konuda olduğu gibi kısa zamanda gerekli önlemleri alacağına eminim. Bu ülkede Gıda Kanunu yok iken bile Yem Kanunu vardı. Karma yemlere katılması yasak olan maddeler belirlenmişti. Yine bu hükümet döneminde günümüz şartlarına uyarlanan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu içeriğinde ilk defa olarak hayvan refahına ilişkin maddelerde eklenmiştir. Bu kanuna ilişkin yönetmelikler hazırlanmış ve hazırlanmaktadır. Önümüzdeki dönemlerde hayvan refahına ilişkin çeşitli uygulamalar görülecektir. Gerektiğinde de TBMM'nde Hayvan Hakları Komisyonu kurulacaktır.
Ayrıca, Ticaret borsalarının son günlerdeki rakamlarına bakıldığında ise canlı inek satışının pek yaygın olmadığı ve sadece Denizli ve Edirne de yapıldığı görülmektedir. Buna göre Denizli de ortalama 5.50 TL kilogram olan canlı ağırlık, günümüzde 5.75 TL'ye, Edirne de ise 3.88 TL kilogram olan ortalama fiyatın ise 4.78 TL kilograma çıktığı, üretici lehine bir artışın başladığı sonucuna varılabilir.
En azından bu rakamlar bunu işaret ediyor. Yani hiçte 3.5 TL değil. Bunun yanı sıra, diğer kasaplık hayvanların fiyatlarına da bakmak gerekir. Bunların haliyle ineğe göre daha çok satışı yapılmaktadır. Tosunun canlı kilogram fiyatı 7 TL, düvenin 7.5 TL ve koyunun 5.24 TL civarında bir ortalama fiyatta olduğu görülür. 09 Ocak 2013 tarihi itibarı ile Ankara Ticaret Borsası’nda dana karkas ortalama 14.32 TL kilogram, kuzu karkas ise ortalama 15 TL kilogramdan işlem görmüştür. Yine borsada yemlik arpa, yemlik buğday, çavdar, yulaf ve mısırın ortalama kilogram fiyatı ise 0.66 TL ile 0.76 TL arasındadır. Kabaca bir küçükbaş hayvana kışın günlük en azından bir avuç dane yem takviye verilmelidir. Bunun da günlük maliyeti 10 kuruşu geçmez. Ayrıca, sap-saman gelişmiş ülkelerde altlık olarak serilir ve kalitesi en düşük olan kaba yemdir. Konuya bütünsel bir yaklaşımla bakılmalı, münferit mağduriyet hadiseleriyle negatif yönde kamuoyu oluşturulmaya çalışanlar karşısında vatandaşlarımız duyarlı olmalıdır.”
Etiketler : Hayvancılık